Hepimiz Aynı Renk Olursak Gökkuşağımız Olmaz


"Bir site farklı tür insanlardan oluşur; benzer insanlar bir site meydana getiremezler."

-Aristoteles


Tüm iç organlarının yerinde kalpler olan bir varlık tahayyül etmeye çalışıyorum. Kalp, vücudun en önemli organlarından biri olduğu için bu varlığın daha efektif olması gerekir mi?


İnsanların bir araya gelmesiyle oluşan site, kuş bakışı görünümüyle organizmayı andıran yeni bir varlıktır. İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung'un ortaya attığı kavramsal bir teorinin üzerine oluşturulan "Myers-Briggs Tip Göstergesi"ne göre bile kabaca on altı adet kişilik tipi bulunmaktadır. Bugüne kadar yaşayıp ölmüş ve hâlâ hayatta olan milyarlarca farklı insan bile en az on altı farklı kişilik, tabiri câizse on altı farklı organa indirgenebilmiştir. Bu çeşitliliğin sebebi üzerine kafa yoranlar arasından Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya adlı distopyasındaki Kıbrıs'ta, yirmi iki bin tane alfa adını verdiği kişilik tipindeki insandan yani bilişsel zeka düzeyi en yüksek olan insanlardan oluşan bir toplum yaratır. Bu üst düzey insanlar, ideallerindeki o üstün toplumu yaratmak üzere kendi hallerine bırakılırlar. Sonuçta ise toprak uygun şekilde işlenemez; bütün fabrikalarda grevler çıkar, yasalar hiçe sayılır, emirlere karşı konulur. Düşük seviyeli işlerde görev verilen bütün insanlar, yüksek seviyeli işler için sürekli entrikalar çevirir, buna karşılık olarak da yüksek seviyede çalışan insanlar, ne pahasına olursa olsun konumlarını korumak için entrikalar çevirirler. Geçen altı yılın ardından bir iç savaşa girerler. Yirmi iki bin insandan on dokuz bini öldüğünde, kurtulanlar hep birlikte dilekçe yazıp "Dünya Denetçileri"nden adanın yönetimini tekrar üstlenmelerini isterler. Denetçiler isteneni yaparlar. İşte bu da dünyanın görüp göreceği tek alfa toplumunun sonu olur.

Sahip olduğumuz bazı üzücü toplumsal önyargılar, aslında bizi bir arada tutan biricik unsurları hedeflemektedir. Örneğin modern toplumlarda statüyü değerli kılan faktörlerden biri, o statünün nadirliğidir. Aslında çalışkan bir akademisyen, çalışkan bir fabrika işçisinden üstün değildir. Fabrika işçileri, toplumun yararı için elzem olan ve üstün bilişsel zeka gerektiren bazı bilimsel araştırmaları kendi aralarında yapamayacakları için akademisyenlere muhtaçtır. Aynı şekilde akademisyenler, sahip oldukları onca ağır yükten, yüksek bilişsel becerilerinden ötürü yoğunluklu olarak fiziksel güç gerektiren tekdüze işleri yapmaya yeterince uygun olmadığı için çiftçilere muhtaçtır.

Birbirinin aynısı olan insanlardan bir toplum yaratmak mümkün değildir. Çünkü herkes kendi doğasına uygun insanlarla birlikte olur. Bu genellemeyi delen tek insan, kişinin kendisidir. "İnsanlar, birbirinin kurdu değil; insan, kendi kendinin kurdudur." der Oruç Aruoba. Çoğu insan kendisiyle barışık değildir ama mecburen kendileriyle geçinmeyi öğrenirler. Bir toplumda beğenmediği insanlardan uzak durabilme imkanına sahip olan insan, kendini beğense de beğenmese de kendinden kaçamaz. Kendiyle kavgalı olan biri için ise sadece kendisi gibi insanlardan oluşan bir sitede bulunmak korkunçtur. Cicero da "İnsanın en büyük düşmanı kendisidir." der.

Klişe olarak bilindiği üzere insan, sosyal bir varlıktır. Herkes, yapboz parçaları gibi birbirinin boşluğunu doldurur. Kimileri yapbozun en köşesinde bulunur, onların küçücük iki tane boşluğu bulunur ve yalnızca iki farklı yapboz parçasıyla temas halindedirler. Kimileriyse yapbozun ortasına sımsıkı kenetlenmiştir ve dört bir yanlarında başka yapboz parçaları mevcuttur. Çerçevenin dışına çıkmak, hem çıkan yapboz parçasının kaybolmasına hem de birbirine kenetlenmiş yapboz bütünün eksik kalmasına yol açar. Öyle ya da böyle insan doğası da karıncalar veya arılar misali farklı tipler oluşturmaya ve birlikte hareket etmeye elverişlidir. Kovan; işçi arılar, erkek arılar ve kraliçe arıyla kovandır. İnsanlardan oluşan bir site; kadın, erkek, yaşlı, çocuk ve tüm bireyleriyle sitedir. Evrimsel süreçte yaşlıları işe yaramaz görüp doğada ölüme terk eden kabileler, yaşlıların bilgeliğinden faydalanamadıkları için yaşlılarına sahip çıkan kabileler tarafından domine edilmiştir. Ve biz bugün, bu sayede yaşlılarına sahip çıkan "Homo Sapien"lerin torunlarıyız.

İşçilerini, yeri kolayca doldurulabilen işe yaramazlar olarak gören üst(!) sınıflardan oluşan ve sert hiyerarşiyle yönetilen toplumlar; bireyin hak ve özgürlüklerine değer veren ilerici toplumlar tarafından geçilmişlerdir. Eşcinselleri katleden NAZI rejimine karşı bir İngiliz dahi ve homoseksüel cinsel yönelimi olan Alan Turing vardı. Zamanın şartlarından ötürü her ne kadar zorlandığı hormonel tedavi(?) sebebiyle daha sonra intihara sürüklenecek olsa da dehasıyla NAZI şifreli iletişim organı Enigma'yı dekripte ederek İkinci Dünya Savaşının kaderini değiştirdi. ABD ve bazı diğer ülkelerde de görülen bilim tarihinin yüz karası öjeni uygulaması da zaman içinde son bulmuştur. Bu uygulamada çeşitli genetik hastalıklara sahip olan, azınlık mensubu olan vs. pek çok kişi istem dışı yapay seçilime maruz bırakılmıştır. Eğer bu ve benzeri uygulamalar yaygınlaşsaydı bir ALS hastası olan Stephen Hawking'i, çocukluğunda disleksi problemleri çeken Albert Einstein'ı ve nice değerli kişileri hiç tanımamış olacaktık. Bu yüzden toplumumuzu oluşturan büyük ya da küçük her bir yapıtaşının bekâsı ve refahı üzerine düşünmeli, bir başka deyişle felsefesini yapmalıyız. Felsefe ahmaklıktır diyen hoca İmam Rabbani ve bilimin metotlarını inceleyen filozof Francis Bacon aynı dönemde yaşadılar. Birinin on binlerce müridi diğerinin okurları ve öğrencileri vardı. Biri Hintli diğeri İngiliz'di. Sonuç olarak ikisi de ellili yaşlarındayken on yedinci yüzyılda İngiltere, Hindistan'ı kolonileştirmeye başladı. Michel Foucault, nüfus olarak üstünlüğün işe yaramadığı bu minvalde durumları "Bir yerde herkes birbirine benziyorsa; orada kimse yok demektir." sözüyle tasvir etmiştir.

Bir sitenin varlığını mümkün kılan kadınları ötekileştiren, farklı cinsiyetlerin adil haklara sahip olmadığı ve egemenliğin tek çatı altında toplandığı halklar; ortak bir kaderi paylaşmaktadırlar. Aristoteles, "Bir kentte kadınların durumu iyi bir şekilde düzenlenmediyse, o kentin yarısı için iyi bir anayasa yok demektir." demiştir. Yakın zamanlara kadar kadınlara araba kullanma ehliyeti bile verilmeyen Arap ülkelerine karşı İsrail'in kadın savaş pilotları vardı. İsrail'deki kadın savaş uçağı pilotlarının sayısı, Arap ülkelerindeki kadın taksi şoförü sayısından fazlaydı. Arap-İsrail savaşlarında bir sürü Arap devleti, Ortadoğu'da nispeten küçük kara sınırlarına sahip olan ve bölgede siyasal olarak yapayalnız olan İsrail'e karşı hezimete uğradılar. Tarihteki benzer örneklere ithâfen Mustafa Kemal Atatürk'ün deyimiyle söyleyebiliriz ki "Medeniyet öyle kuvvetli bir ışıktır ki ona bigâne olanları yakar, mahveder."


Hepimiz aynı renk olursak gökkuşağımız olmaz. Ancak ve ancak kendini gerçekleştirmiş, çeşitlenmiş bireylerden oluşan bir topluma gerçekten insanların oluşturduğu bir site diyebiliriz. Bizi biz yapan refleksif zekâmızın geri planda kaldığı, kendini gerçekleştirmeye uzak ve tekdüze insanlardan oluşan bir bütün; toplumdan ziyâde bir sürüyü temsil eder. Böyle sürüler tıpkı vahşi doğadaki gibi diken üstünde yaşarlar. Mıknatısların aynı kutupları birbirini iter ve bu insanlar birbirine faydadan çok zarar verirler. Günümüzde artık apaçık ortada olduğu üzere en kötü insanların müebbet hapis cezasına bile çarptırılmadığı, suçluları hapishanede cezalandırmak yerine rehabilite etmeye çalışan Norveçliler gibi radikal farklılıklara dahi olanak tanıyan ve hoşgörüyle yaklaşan bireyler; bir araya gelince gerçekten bir toplum olabilirler.



Türkiye Felsefe Kurumu

Ulusal Felsefe Olimpiyatı Finalisti Final Yazısı

Yarı Final Yazısı İçin: https://4lptr4um.blogspot.com/2022/02/ayinesi-istir-kisinin.html?m=1

Comments